Hititlerin Boğazköy’ü başkent yapmalarının en önemli sebeplerinden birisinin stratejik konumu olduğu düşünülmektedir. Boğazköy’ün sağladığı doğal savunma sistemi sayesinde, kent güney, doğu ve batı yönlerinde yer alan derin vadiler ve çok yüksek olmamakla birlikte geçilmesi zor dağlarla korunmaktadır (Schachner, 2019, s.58). Hititler, kentin ilk döneminde yaklaşık 76 hektarlık bir alanı kaplarken, daha sonra ise bu sayı 2,5 kat artarak 186 hektarlık bir alanı kaplamıştır (Dinçol, 2006, s.72). Bu bilgiler ışığında I.Hattuşili döneminde kentte genişletme çalışmaları yapılmıştır. Kentin engebeli doğal yapısı bozulmadan, arazi biçimlendirilerek Hattuşa’ya uygun yeni mimari formlar inşa edilmiştir. Yapılan çalışmalar sonucunda kent özgün ve anıtsal nitelikli bir görünüme kavuşmuştur. Kente inşa edilen yeni savunma yapıları sayesinde, nüfusu artan kent savunma bakımından da güçlenmiştir. 6,5 kilometre uzunluğunda Aşağı Şehir’i kapsayacak şekilde inşa edilen sur, paralel iki duvarın birbirine bağlanması ile sandık duvar tekniği kullanılarak oluşturulmuştur.
Hitit Kent Suru,
Aşağı Şehir’in hemen başında, ziyaretçilerin gezi noktasının başlangıcında yer
almaktadır (Seeher, 2011, s. 6). Jürgen Seeher’in başkanlığında
gerçekleştirilen 4.kazı döneminde Hitit kent surunun 65 metrelik kısmı o dönem
kullanılan malzeme ve teknik ile yeniden canlandırılmıştır (Seeher, 2007, s.9).
Yapılan rekonstrüksiyonda 7 metre kalınlığındaki iç sur sandık duvar tekniğiyle
yapılmıştır ve yaklaşık 2 metre kalınlığında dış ile iç duvar birbirine
bağlanmıştır. Kuleler ise 23 metre aralıkla ve 3-4 metre öne doğru çıkıntı
yapacak biçimde yerleştirilmiştir (Seeher, 2007, s.20). Hitit kent surlarının
rekonstrüksiyonu 2003-2005 yılları arasında üç kazı mevsimini kapsayacak şekilde
11 ayda inşa edilmiştir. Kenti 3 boyutlu olarak ziyaretçilere sunan yapı aynı
zamanda deneysel arkeoloji bakımından da önem taşımaktadır (Seeher, 2007, s.15)
Hattuşa’da
bulunan Kızlarkayası dere yatağı nedeniyle kent kuzey ve güney olarak ikiye
ayrılmıştır. Kuzeyinde kalan bölümüne Aşağı Şehir ve güneyinde kalan kısmına
ise Yukarı Şehir denilmektedir (Atilla 2015, s.54).
Aşağı Şehir,
Budaközü Vadisi’nin kuzey yamacı boyunca yer almaktadır. Kentin ikinci
merkezini oluşturan bölgede, yüzyıllar içerisinde yerleşme ve mimari yapılar
farklılık göstermektedir (Schachner, 2019, s.63). Hitit konutları başlangıçta
küçük yapılardan ve açık avlulu evlerden oluşurken, sonrasında ise şehir tipi
üzeri kapalı evlerden oluştuğu görülmüştür. Rahipler, memurlar, tüccar ve zanaatkârların
oturdukları bu evlerde kısmen ahşap çerçevelerle desteklenmiş kerpiç tuğlalar
bulunmaktadır. Damları düz olan bu evler çok odalı olup; içlerinde fırın, ocak
ve banyo küvetlerinin bulunduğu, temiz suyun merkezi çeşmelerden sağlandığı, atık
suyun ise kanallardan toplanarak kanalizasyona aktığı konutlar günümüz
şehircilik sistemini hatırlatmaktadır (Seeher, 2001, s.14).
Hititler çok tanrılı bir toplumdu ve panteonlarının büyüklüğünden dolayı ülkelerinin tanrılarına “Hatti’nin Bin Tanrısı” şeklinde hitap etmişlerdir (Martino, 2020, s. 203). Hititler’de, Boğazköy hem siyasi bir başkent hem de dini bir merkez olarak kullanılmıştır. Bu bağlamda kentin içerisinde bulunan 31 tapınak arasında en büyük olanı 65 x 42 metre boyutları ile Aşağı Şehir’de yer alan Büyük Tapınak ya da diğer adıyla 1.nolu Tapınaktır. İnşa yazıtı bulunmadığından yapım tarihi bilinmeyen tapınağın Büyük İmparatorluk Çağı’na kadar kullanıldığı düşünülmektedir. Çevresinden 8 metre yükseklikte yapay bir teras üzerine kurulan tapınak, böylelikle çevresindeki yapılardan ayrılmaktadır (Seeher, 2011, s.16). Ayrıca Boğazköy’deki diğer yapılarda kullanılan kesme taş bloklardan farklı olarak, devasa taş blokların kullanılması ve içerisinde yer alan bir yapıda koyu yeşil renkteki gabro taşının kullanılması bu yapıyı Hititler döneminde yapılmış diğer yapılardan ayırmaktadır (Schachner, 2019, s. 147).
Tapınağın girişinde bir Aslanlı Taş Tekne bulunmaktadır. Rekonstrüksiyon çiziminde dört köşesinde aslanlar görülen bu teknede günümüzde iki aslan başı görülmektedir. Su teknesi olduğu kesin olmamakla beraber, bir heykelin alt kaidesi olabileceği de düşünülmektedir (Seeher, 2019, s. 18).
Aslanlı Tekne’nin yanından geçilerek ulaşılan tapınağın girişinin hemen solunda depo odasının içerisinde Yeşil Taş yer almaktadır. Yazılı Hitit kaynaklarında kutsal taşlardan bahsedilmiştir ancak hiçbirinin rengi hakkında fikir verilmemiştir. Kült işlevinde bir rolünün olmuş olabileceği düşünülmektedir (Seeher, 2019, s.20).
Tapınağın ana yolu üzerinde ise kireçtaşı bloktan yontularak yapılmış, kültle ilgili bir işlevi olduğunu düşünülen dörtgen tekne bulunmaktadır (Seeher, 2019, s.21).
Büyük Tapınak’ın içerisinde yukarıda bahsettiğimiz yeşil gabro taşından yapılmış iki adet kült odası görülmektedir. Ayrıca bu dini kompleksin etrafını çevreleyen 82 depo odasında, 2000 litreye kadar varan kapasitelerde içinde tahıl, baklagiller, yağ ve şarap gibi tapınakta ihtiyaç duyulacak erzakların saklandığı, toprağa gömülü pişmiş topraktan oluşan yüzlerce kap bulunmuştur. Bunların birkaç tanesi günümüzde görülebilmektedir.
Yapıda aynı zamanda dini tören ve geçitlerde kullanıldığı düşünülen çok odalı tapınak depoları bulunmaktadır. Bu depoların içerisinde pişmiş toprak ve madeni kap kacak, rahiplerin kıyafetleri ve kurbanlık hayvanlar gibi eşyaların olduğu düşünülmektedir.
Boğazköy’de savunma mimarisinin vazgeçilmez unsuru surları üzerine inşa edilen kapılar hem kentin içine geçişi sağlamak için hem de simgesel amaçlar için kullanılmıştır (Schachner, 2019, s.127). Boğazköy’de bulunan kapıların isimleri Boğazköy halkı tarafından verilmiştir ve Hititler zamanındaki ismi bilinememektedir. Boğazköy’de Yukarı Şehir’in güneybatısında yer alan Aslanlı Kapı, Hititler’in Büyük İmparatorluk Çağı olan M.Ö XIV. yüzyılda inşa edildiği düşünülmektedir.
Aslanlı Kapı, ismini dışında bulunan pervaz bloklara işlenmiş aslan kabartmalarından almaktadır. Aslanlı Kapı vb. mimari yapılar aynı dönemde Mezopotamya’da görülmekle birlikte, o dönem simgesel gücün sembolü olduğu bilinmektedir. Aslanlı Kapı’nın dışında bulunan kabartmalarda, ağzı kükrermişçesine açık, dili dışarıda ve gözleri pürdikkat açık duran aslanlar etkileyici bir görüntü vermektedir (Seeher, 2013, s.51). Aslanlı Kapı’nın sol kapısında ise yalnıza “kapı” kelimesinin okunduğu bir hiyeroglif işaret yer almaktadır.
Kentteki diğer kapılar gibi Aslanlı Kapı’da 15x10 m boyutlarında dikdörtgen planlı iki kuleden oluşmaktadır. Büyük taş blokların arasında iç ve dış kapı geçidi bulunmaktadır. Geçitler bronz saçla kaplı ahşap kapılarla kapatılmıştır. Kapı kanatları söve taşları içerisinde hareket ederek kapılar açılıp kapatılmaktadır. Aslanlı Kapı’nın bilgisayarda yapılan rekonstrüksiyonunda sivri kemer biçimli olduğu görülmektedir. Hititler döneminde kent suları ve kent kapılarının korunması belediye başkanı adına verilen HAZANNU-’nun sorumluluğundadır. HAZANNU-’nun görevlerin yazılı olduğu bir metinde her akşam kapı kanatlarına büyük bir bronz sürgü takılarak kentin kapılarının mühürlenmesi ve sabah kontrol edilmesi gerektiği yazmaktadır. Hititler şehir giriş çıkışları bu şekilde kontrol edilmiştir (Schachner, 2019, s.127).
Aslanlı Kapı, yön olarak batıya bakmaktadır. Dolayısıyla bütün mevsimlerde öğleden sonra ışık almaya başlamaktadır. Ekstra olarak bir sur girintisi içerisinde olduğundan, kapıda bulunan aslanların yan duvarlar gölgesinde kalmaması adına dikkat edilmelidir. Aslanlı Kapı’nın fotoğraf çekimi için en uygun saati 15.00 olarak düşünülmektedir (Kalfagil, 2002, s.103)
Sfenksler detaylı olarak incelendiğinde başın gövdeye egemen olduğu, bacakların küt ve ayakların beş parmaklı aslan pençesi şeklinde yapıldığı, kuyrukların yukarı dikilmiş ve uçlarının spiral şeklinde olduğu görülmektedir. Yumuşak yüz hattı, hotor saç biçimi ve ağızlarda yer alan arkaik gülümseme dikkat çekmektedir (Darga, 1992, s.123).
Sfenksli Kapı’nın araç ve yaya geçişleri için kullanılmadığı, dini törenlerde bir geçit güzergahı ya da kutsal alan girişi olduğu düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.75).
1907 yılındaki kazılarda
geçirdiği yangından dolayı harap halde bulunan sfenksler, restorasyon ve koruma
amaçlı sökülerek, batı sfenksi İstanbul Anadolu Medeniyetleri Müzesi’ne, doğu
sfenks ise Berlin Ön Asya Müzesi’ne götürülmüştür. Sfenksler, 2011 yılından
itibaren Boğazköy’de açılan Boğazköy Müzesi’nde sergilenmektedir.
Yer Kapı’daki sur yayının doğu kesiminde bulunan Kral Kapı, plan ve şema bakımından Aslanlı Kapı’nın eşidir. İki kapı kulesi ve bunların arasında sivri kemer biçimindeki kapı geçidi görülmektedir. Şehrin iç tarafına bakan yüzünde tanrı/kral tasviri bulunmaktadır. Savaşçı Tanrı kabartması nedeniyle hafirler buraya Kral Kapı ismini vermiştir (Seeher, 2011, s.88).
Savaşçının vücudu, giysi ve silah detayları açık bir şekilde betimlenmiştir. Savaşçının bezemeli kısa bir eteği, kemerinde kabzası hilal biçimli kılıcı ve elinde baltası bulunmaktadır. Başında ise büyük yanaklıklı bir miğfer ve miğferin önünde kıvrık bir boynuz yer almaktadır. Kabartma uzun saçlı, sakalsız, iri bir burun, cepheden gösterilmiş büyük gözler, dolgun yanaklar ve ince dudak biçiminde tasvir edilmiştir. Tanrı kabartması, Hitit Tanrılarının giydiği ucu yukarı kalkık Hitit ayakkabıları yerine çıplak ayak ile yere basmaktadır (Darga, 1992, s.128).
Hafirlerin kral olduğunu düşündüğünden kapıya bu ismi verdikleri ancak miğferde yer alan boynuzlardan dolayı tanrı tasviri olduğu düşünülmektedir. Kral kapının kutsal yol güzergahında bulunmasından dolayı dini törenlerde bir geçit veya Hitit krallarının askeri seferlere çıkmadan önce uğradığı bir yer olduğu varsayılmaktadır (Seeher, 2011, 93). Tanrı Kabartması 1907 yılındaki kazılarda yerinden çıkartılmıştı ve o günden itibaren Ankara Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nde sergilenmektedir.
Kral Kapı’da
tıpkı Aslanlı Kapı gibi yön olarak batıya bakmaktadır. Dolayısıyla bütün
mevsimlerde öğleden sonra ışık almaya başlamaktadır. Yer Kapı’nın fotoğraf çekimi
için en uygun saati 15.00 olarak düşünülmektedir (Kalfagil, 2002, s.102)
Büyükkale- Kraliyet Sarayı olarak bilinen yer az engebeli bir düzlüğün etrafında sarp kayalık yamaç ile doğal olarak korunduğundan hem jeopolitik hem de coğrafi özellikleri nedeniyle kraliyet merkezi olmaya uygundur (Darga, 1992, s.84) Eski Hitit Dönemi’nde yerleşim yeri olarak kullanılan Büyükkale daha sonra Hititler tarafından kraliyet sarayı olarak kullanılmıştır. Sarayın kente ve çevresine hakim olması kralın hükümdarlık iddasını yansıtmakta ve olası bir iç huzursuzluk ya da savaş durumunda kentinde geri kalanından izole olmasını sağlamıştır (Schachner, 2019, s.111).
Büyükkale’de günümüzde görülebilen mimari kalıntılar, sarayın M.Ö 13.yüzyılda geçirdiği tadilattan sonraki görünümüdür (Seeher, 2011, s.115). Bu bölgede yapılan kazılar sayesinde Hitit krallarının resmi, yönetsel ve özel yapıları gün ışığına çıkarılmıştır (Darga, 1992, s.84). Kral sarayının ana kapılarından birisi olan güney kapısının yalnızca doğu girişi günümüze kadar gelmiştir. Dış geçidinde Aslanlı Kapı’da olduğu gibi aslan kabartmalarının bulunduğu kapıdan kırmızı renkli yassı taşlarla döşeli bir yol ile ziyaretçilerinin saraya girişi sağlanmıştır. Günümüzde önemli ziyaretçiler için kullanılan kırmızı halı ile kırmızı renkli yassı taşların aynı anlamda olabileceği düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.117). Büyükkale’nin içinde yer alan yapıların fonksiyonları farklı olduğundan A harfinden M harfine kadar sıralanarak ayrılmıştır. C yapısının ortasında bulunan havuz nedeniyle kült işlevinin olduğunu düşünülmektedir. D yapısında bir kabul salonu bulunmaktadır. F ve G yapılarının kralın ailesinin yaşadığı yer olduğu öngörülmektedir (Seeher, 2020, s. 135).
A, K, E
yapılarında ele geçirilen kil tabletler sayesinde Hititler hakkında birçok
bilgi edinilmiştir. Çiviyazısı ile yazılmış anlaşmalar, devlet içi yazışmalar,
kehanet metinleri, kült talimatları, edebiyat, mahkeme kararları ve tarihi
metinlerin kaydedildiği tabletler burada saklanmıştır. Sarayda çıkan büyük bir
yangından dolayı tahta tabletlerin tamamı kaybolmuş, kil tabletler ise günümüze
kadar gelebilmiştir. G yapısında 24
metre uzunluğunda bir havuz bulunmaktadır. Son olarak B, C, J, M, N yapılarının
kutsal mekanlar olduğu bilinmektedir (Seeher 2013, 319-318). Aynı zamanda saray
içerisinde üst düzey memurların ve saray muhafızlarının yaşadığı konutlar ile
depo, mutfak, silah deposu, ahır ve atölyelerin varlığından bahsedilmektedir.
(Seeher, 2011, s.125).
Yazılıkaya Açık Hava Tapınağı, başkent Hattuşa’nın yaklaşık 1,5 kilometre kuzeydoğusunda bulunmaktadır. Kentteki diğer tapınaklardan farklı olarak tepelerin eteğinde, yüksekliği 12 metreyi bulan kayalar arasına gizlenmiştir. Yazılıkaya’da yer alan iki kült odasının (A ve B Odası) da üstü açıktır. Yazılıkaya’nın M.Ö 13.yy’dan itibaren kullanıldığı düşünülmektedir. Yazılıkaya’da tanrı ve tanrıça kabartmaları uzun sıralar halinde, Hitit sanatçıları tarafından yapılmıştır. Hititlerin, tanrılara açık havada ibadet etmek istediğinin bir kanıtı olmakla beraber, tapınakta yeni yıl, ilkbahar kutlamaları ve tahta geçiş törenlerinin yapılması için tüm tanrıların bir araya geldiği düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.137).
Hititler ’de din ve devlet işleri birbirinden ayrılmamakla
birlikte, kralın askeri, siyasi, ekonomik ve diğer alanlarda otorite olması,
onun tanrı ve tanrılar aracılığıyla kendisine kentin emanet edilmesinden
kaynaklanmaktadır. Dolayısıyla kralın yapılan dini törenlere katılması
sorumlulukları arasında yer almaktadır. Bunun yanı sıra kralın, tanrılara adadığı
adaklar ile onların gönlünü aldığını ve bu sayede ülkenin refah içerisinde
yaşadığına inanılmaktadır. Kralın olumsuz davranışlarının ise imparatorluğu ve
kenti tümüyle etkileyecek olumsuz sonuçlar getireceğini düşünülmektedir. Bu
bilgiler ışığında imparatorlukta yaşanılan her kötü olayın, felaketin, kralın
yanlışı ya da dini sorumluluklarını yerine getirmemesi olarak yorumlanmıştır. Olumsuz durumlardan ancak dini ritüellerin
tam anlamıyla yerine getirilmesi ile kurtulacağını düşünen Hititlerde din
önemli bir yere sahiptir. Hitit anlayışına göre din, kişisel bir inanç olmaktan
öte, toplumun tümünü kapsamakta ve gündelik hayatta da uyulması gereken
kaideler bütünü olarak görülmektedir (Schachner, 2019, s.141).
Yazılıkaya’da kabartmaların bulunduğu kaya tapınağı, büyük bir kompleks yapı ile dış dünyadan ayrılmıştır. Rekonstrüksiyon çiziminde ahşap iskeleler ile desteklenen kerpiç yapılar görülmektedir. Tapınağa önceden vadi tarafından bir merdiven aracılığı ile girildiği, buradaki avluda ise yıkanma ve ilk kült törenlerinin yapıldığı düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.137).
Yazılıkaya’da bulunan dört bölümden iki tanesi kabartmalar ile kaplıdır ve tören yapılabilecek genişliktedir. Törenlere kraliyet ailesinin mensupları, yakınları ve üst düzey dinsel görevde bulunan yetkililer girebilmektedir. Bu bilgi karşımıza, IV.Tudhaliya dönemine tarihlenen bir antlaşma metninde de görülmektedir. Metne göre kaya tapınağı Yazılıkaya’ya yalnızca hanedan soyundan gelenlerin girme hakkı tanınan Hititçe Çiviyazılı metinlerde adı geçen kuruluş hekur olarak tanımlanmaktadır. (Kıymet ve Yiğit, 2016, s. 27).
A Odası
Yazılıkaya Açık
Hava Tapınağının A galerisi 30 metre uzunluğunda, 20 metre genişlikten
başlayıp, daralarak 5 metreye kadar inmektedir. A odasının zemininin Hititler zamanında taş
döşeli olduğu ve Hititlerin kabartmalara göz hizasından baktığı düşünülmektedir
(Seeher, 2011, s. 140).
Odanın iki
tarafında da şeritler halinde kireçtaşı kayaların duvarlarına işlenmiş
kabartmalar bulunmaktadır. Sol tarafta tanrılar, sağ tarafta tanrıçalar ve tam
ortada arka sahnede karşılaşma sahnesi görülmektedir (Seeher, 2011, s. 141).
Tanrılar kısa etekli, sivri başlıklı, ucu yukarı dönük ayakkabıları, hilal biçimli ucu kıvrık kılıç ve omuzlarında topuz taşıyarak betimlenmişlerdir. Tanrıçalar ise şal altına kemerli pileli uzun etek, geniş kollu bluz, ucu sivri yukarı kalkık pabuçlar, küpeleri, yüksek çıkıntılı başlık ile saçları at kuyruğu biçiminde sırta kadar inerken, sağ el yumruk şekilde ileri ve sol el başa doğru kalkık bir şekilde betimlenmişlerdir (Darga, 1992, s. 156).
A odasının ana sahnesinde ise Hava Tanrısı Teşub ile Güneş Tanrıçası Hepat’ın karşılaşma sahnesi yer almaktadır. Hava Tanrısı ve Güneş Tanrıçası iki dağ tanrısının üzerinde kutsal hayvanları ile durmaktadır. Hemen solunda tanrı Kumarbi gelmektedir. Yıpranma dolayısıyla tanrıların kıyafetleri görülememekle birlikte, Hitit tanrı tasvirlerinde sıklıkla gördüğümüz kemerli, kısa etekli ve ucu sivri ayakkabıların olduğunu düşünülmektedir. Güneş tanrıçası ise uzun pilili elbise, yüksek başlığı ile yaban kedisi üzerine basarken betimlenmiştir. Hepat’ın eteğinin bitişiğinde Teşub’ta olduğu gibi sıçrayan bir boğa tasviri görülmektedir. Hemen arkasında Şarruma tanrıçalar dizisinde yer alan tek erkek tanrı olarak dağ kolonileri üzerine basarak yaban kedisi üzerinde yükselmektedir. Çift başlı kartalın üzerinde bulunan iki kadın figürü ise Teşub ile Hepat’ın kızı Alanzu ve Teşub’un torununu tasvir etmektedir (Kıymet ve Yiğit, 2016, s.32).
Tanrılar
geçidinde yer alan figürlerin adları ise baş önünde ya da ileriye doğru
uzatılmış bir el üzerinde Luvi hiyeroglifi ile yazılmıştır. Bütün tanrılara
Hurrice isimler verilmesi ise Hurri kültürünün, Hitit kültürüne yansımasına bir
örneği olarak karşımıza çıkmaktadır (Seeher, 2011, s. 145).
Yazılıkaya’da ana sahne olarak tanımlanan baş tanrı ve onun eşi tanrıçanın birlikte tasvir edildiği sahnenin tam karşısında, galerideki en büyük kabartma olarak IV. Tudhaliya’nın kabartması işlenmiştir (Kıymet ve Yiğit, 2016, s.60). Tapınakta yer alan en büyük kabartma ise Büyük Kral IV.Tudhaliya’ya aittir. Kalker tabakası ile korunduğundan aşınmadan günümüze kadar ulaşan kabartma ana sahnenin tam karşısında, tanrılara saygı sunmak için tasvir edilmiştir. Önü açık pelerin, uzun manto, ucu yukarı kalkık ayakkabı, yuvarlak bir başlık giyen kralın sol elinde ucu kıvrık asa bulunmaktadır. Adı ve unvanı ise öne doğru uzattığı sağ elinin üzerinden hiyeroglifle gösterilmektedir (Seeher, 2011, s. 157).
Yazılıkaya’daki diğer kült alanı olan B odasına ise kayaların arasından açılmış dar bir koridordan geçilmektedir. Bu koridorun başlangıcında kanatlı, insan başlı, insan gövdeli ve elleri pençe şeklinde tasvir edilmiş figürler bulunmaktadır. Demon adı verilen bu figürün, elleri yukarıdadır ve tehditkâr görüntüsü nedeniyle kapıyı korumak istedikleri düşünülmüştür (Kıymet, Yiğit, 2016, s.69).
Yazılıkaya’daki A Odası kuzey – güney doğrultusunda yer almaktadır. A Odasında yer alan kabartmalar oldukça silik olduğundan yanal ve etkili bir ışıkta net bir şekilde görülebilmektedir. A Odasının sol tarafında yer alan Tanrıları çekmek için 12.30’da çekime başlanması gerekmektedir. Daha sonra ışık, sol taraftaki tanrılardan geçerek ana sahneyi, en son ise sağ tarafta yer alan tanrıçaları aydınlatmaktadır. Bu süreçte ışığı iyi gözlemleyerek, kısa süre içerisinde tüm kabartmaların fotoğrafları çekilmelidir (Kalfagil, 2002, s.105).
Yer Kapı, Boğazköy’ün en yüksek ve güney noktasında yer almaktadır. Batıda Aslanlı Kapı, doğuda ise Kral Kapı’nın ortasında geniş bir yay çizerek inşa edilen sur, üzerine yapay olarak yığılmış toprak setin üzerinden geçmektedir (Seeher, 2011, s.62). Yer Kapı, Hitit dünyası ve eskiçağ kültürleri arasında önemli bir yere sahiptir. 250 metre uzunluk, 70 metre en ve 40 metre yüksekliğinde olan yapı, 20 kilometre öteden bile gözükebilmektedir. (Schachner, 2019, s.132).
Yer Kapı, Boğazköy’de içine girilebilen tüneldir ve adını buradan almaktadır. Tünel, yapay toprak set üzerine yığılmadan önce bindirme tekniğinde yapılmıştır. Bu teknik uzun taş blokların bir alttakinden daha öne üstte üste koyulup, en üstte ortaya kilit taşı konularak sivri bir blok yerleştirilmesi ile inşa edilmiştir. Sonucunda sivri üçgen biçimli tonoz oluşturulmuştur (Seeher, 2011, s.64). Bindirme taş tekniği sayesinde Yer Kapı anıtsal bir görünüm elde etmekle beraber, M.Ö 14.yüzyıldan itibaren artarak gelişen Hitit – Mısır ilişkilerinin bir sonucu olarakta görülmektedir (Schachner, 2019, .132).
Yer Kapı’nın
işlevi hakkında net bir bilgi bulunmamakla birlikte, savunma amaçlı kullanılmadığı,
daha çok tören alayları ve dini törenler sırasında bir sahne işlevi gördüğü
düşünülmektedir. Yer Kapı, devletin veya dinin gücünü ve büyüklüğünü
vurgulayan, gösteriş amaçlı bir yapıdır. Yer Kapı’nın sağ ve solunda yer alan
102 dar ve dik basamaklı merdivenlerden Sfenksli Kapı ’ya çıkılmaktadır.
Sfenksli Kapı’nın Anadolu’ya özgü kanatlı yaratıklarla betimlenmiş olması da
Yer Kapı’nın savunma amaçlı kullanılmamış olacağı fikrini pekiştirmektedir
(Schachner, 2019, s.132).
Dulkadiroğulları
Konağı’nın geçmişi 350 yıl öncesine dayanmaktadır. 1664 yılında Çorum’un
Boğazkale ilçesinde inşa edilen konak, Dulkadiroğulları soyundan gelen Dölarslan
ailesine aittir. Konak ayrıca “Ağaların Konağı” olarak da bilinmektedir.
Dölarslan ailesi tarafından Hattuşa’daki Hitit surlarına yaklaşık 500 metre
uzaklıkta inşa edilen konak, haremlik ve selamlık olarak iki bölümden
oluşmaktadır. Ayrıca konağın içinde fırın, hamam gibi bölümler de bulunmakta ve
konak bu özellikleri sebebiyle turizm açısından da değerli bir yapıdır.
Taşınmaz kültür varlığı olarak Boğazkale turizminde önemli bir yere sahiptir.
Hitit medeniyetine başkentlik yapan Boğazkale ilçesinde bulunan Boğazköy Hitit
Tabletleri, UNESCO Dünya Belleği Listesinde yer alan Türkiye’deki yedi değerden
biridir.
Dulkadiroğulları Konağı,
turizme kazandırılmak üzere 2011 yılında varisler tarafından Boğazkale
Kaymakamlığına devredilmiştir. Yapılan
restorasyonun ardından Hitit Üniversitesi bünyesinde Hitit Uygarlığı Uygulama
ve Araştırma Merkezi olarak faaliyet göstermiştir. Tarihi yapı daha sonra
Boğazkale Halk Eğitim Merkezi Müdürlüğü bünyesinde bölgedeki kadınların üretim
faaliyetlerinde kullanılmak üzere değerlendirilmiştir.
Orta Karadeniz Kalkınma
Ajansı (OKA) tarafından mali destek alan Dulkadiroğulları Konağı, 2019 yılının
nisan ayında yeniden hizmete açılmıştır.
Boğazköy
Müzesi, Çorum’un güneybatısındaki Boğazkale ilçe merkezinde yer almaktadır. 12
Eylül 1966 yılında açılan müze, 2011 yılında yeniden düzenlenmiştir. Müzede,
Hitit başkenti Hattuşa kazılarında açığa çıkartılan eserler sergilenmektedir.
Boğazkale Müzesi'nin teşhir salonlarında tematik ve kronolojik sergileme
yapılmıştır. Zemin kat birinci salonda Kalkolitik, Eski Tunç Çağı ve Asur
Ticaret Kolonileri Çağı eserleri ile başlayan teşhir düzeni kronolojik olarak
Frig, Galat, Roma Dönemi ile devam etmekte ve Doğu Roma Dönemi ile son
bulmaktadır.
Hattuşa
Antik Kenti içerisinde bulunan Sfenksli Kapıdaki iki Sfenks yangından çok hasar
gördükleri için 1907´de restore edilmek üzere Berlin’e götürülmüşlerdir.
Restorasyonlarının ardından sfenkslerden biri 1924 yılında İstanbul Arkeoloji
Müzeleri'ne geri verilmiş, diğeri ise 2011 yılına kadar Berlin Müzeleri'nde
muhafaza edilmiştir. Her iki sfenks de 26 Kasım 2011 tarihinden itibaren
Boğazköy Müzesi'nde sergilenmektedir. Sfenkslerin bulunduğu kapı ile geçilen
Hitit salonunda Hititlerin devlet ve toplumsal yapısı zengin görsellere sahip
panolar ve eserlerle anlatılmaktadır. Hitit döneminden bir taş ustası bu alanda
canlandırma ile tasvir edilmiştir. Hitit salonunun üst katında Hititlerin dini
ve askeri yapısı, yazı sistemi, kazılardan çıkan malzeme, pano bilgileri ve
görsellerle anlatılmaktadır. Burada Hattuşa ören yeri ve büyük mabedin maketi
de yer almaktadır. Müze bahçesinde ise Hitit dönemine ait sfenks, hiyeroglif
yazıtlı kitabeler ile Roma ve Doğu Roma dönemlerine ait mil taşları ve mezar
taşları sergilenmektedir.
Yazılıkaya’da bulunan B Odası, 18 metre yüksekliğinde genişliği kuzeyde 4, güneyde 2,5 metredir. B Odası 19.yüzyıla kadar toprakla kaplı olduğundan dolayı içerisinde bulunan kabartmalar çok iyi korunmuştur. Büyük Kral II.Şuppiluliuma’nın tarafından ölen babası IV. Tudhaliya’nın anılması için inşa ettirdiği düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.159).
B Odası’nın girişinde hemen sağ tarafta On İki Tanrı Kabartmaları yer almaktadır. A Galerisindeki tanrı betimlemesi ile aynı olan figürler, B galerisinde daha iyi korunageldiğinden dolayı detaylar daha iyi gözlemlenebilmektedir (Kıymet, Yiğit, 2016, s.69). B Odasında bulunan kabartmalarda da gömlek, kemer, kısa etek, omuzlarında orak biçiminde kılıç ve boynuzlu sivri başlıklar görülmektedir.
On İki Tanrı Kabartmasının hemen karşı duvarında ise üç tane kabartma bulunmaktadır. Bunlardan bir tanesi Tanrı Şarruma’nın Büyük Kral IV.Tudhaliya ’ya sarılarak kılavuzluk ettiği kabartmadır. Kabartmada Kral A odasındaki kıyafetleri ile tasvir edilmiştir. Tanrı Şarruma ise kral kabartmasından büyük bir şekilde, kısa kemerli bir etek, hilal biçimli kılıç ve sırtından uzun bir saç örgüsü ile görülmektedir. Tanrı Şarruma, sol kolunu kralın omzunun üstüne atmış ve eliyle kralın yukarı kaldırdığı sağ elini tutmaktadır. Şarruma’nın hemen yanında kralın adını ve unvanını içeren bir hiyeroglif bulunmaktadır (Seeher, 2011, s. 162).
Yazılıkaya’daki B odasında bulunan bir diğer kabartma ise Kılıç Tanrısı ya da Yer altı Tanrısı Nergal’ın kabartmasıdır. Yazılıkaya’daki en yüksek ve diğer kabartmalardan ikonografik olarak farklı gözüken bu kabartmada, yere doğru saplanmış dikey bir kılıç gözükmektedir. Kılıcın kabzasını boynuzlu sivri tanrı başlığı takmış bir erkek başı oluşturmaktadır. Erkek başında küpe ve ensesinden aşağı dökülen saç detayları dikkat çekmektedir. Devamında ise dört adet aslan başı yer almaktadır. İki aslanın bedenlerinin üst bölümü zıt yöne bakmış bir şekilde tasvir edilirken, diğer iki aslan aşağı doğru bakmaktadır ve devamında kılıcın kabzasının alt kısmı görülmektedir (Seeher, 2011, s.163).
Yazılıkaya’daki B odasına ilk girildiğinde tam karşıda ise Büyük Kral IV.Tudhaliya’nın adını ve unvanını içeren hiyeroglifi bulunmaktadır. A odasındaki hiyeroglif ile aynı özelliklere sahip kabartmada kanatlı güneş kursunun altında kralın adı ve pullu etek ile yüksek sivri başlıklı, sağ elinde topuzu ile Dağ Tanrısı görülmektedir. Bu tasvirin sağ ve sol tarafında iki kez “Labarna” unvanı ve en dışında ise Büyük Kral unvanı gösterilmiştir. Bu kabartmanın ölmüş kralın kaide üzerinde durduğu varsayılan heykel olabileceği düşünülmektedir (Seeher, 2011, s.166).
Yazılıkaya’daki B Odası, kuzey – güney doğrultuda uzanmaktadır. B odası, doğal kayalıklar arasında oluşmuş, dar ve etrafı geniş kayalıklarla çevirilidir. Bu bilgiler doğrultusunda buraya ışık, sadece güneşin en dikleştiği saatlerde girmektedir. B odasının ışığı tam 12.00’da (yaz saati ile 13.00) başlamaktadır ve 30 dakika ara ile karşılıklı bulunan iki duvarı da aydınlatmaktadır. Çekim planlamasının bu saatlerde yapılması, estetik açıdan güzel fotoğraflar için önemlidir. (Kalfagil, 2002, s.105).